Ekonomi

“Türkiye’nin teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 3’ten yüzde 30’a çıkmalı”

Chicago Üniversitesi’nde Ekonomi Profesörü olan Ufuk Akçigit, muhtemelen seçimden sonra ekonomi politikaları hakkında yorum yaptı. Türkiye’nin uygulamaya çalıştığı model konusunda bir kafa karışıklığının olduğunu belirten Akçigi, şunları kaydetti:

Çoğu zaman bazı şeyler sebep değil sonuçtur yani bir ülkenin dış ticareti, sattığı ve dışarıdan talep görecek bir işin ne kadar kaliteli olmasıyla alakalıdır. Elinizde dışarıdan talep edilecek kaliteli veya katma değeri yüksek bir işiniz yoksa bu sefer onu satmak için fiyattan düşürmek zorunda kalıyorsunuz. Yaptığınız iş kaliteli ve yüksek teknoloji ise fiyatı yüksek tutsanız bile dışarıdan çok önemli bir talep göreceksiniz.

Türkiye’nin dış ticaret şirketlerine baktığınız zaman, özellikle firmalarımızın küçük çaplı, katma değeri düşük işler satması, ancak teşvikler vererek veya fiyatlarını yurt dışından daha ucuz hale getirerek onları rekabetin yoğun olduğu pazarlarda rekabete sokmaya çalışıyoruz. Bu yüzden birden fazla şirketimiz devlet desteği almak için bir kez dış ticaret yapmaktadır. Peki sorun nereden geliyor?

Bunun için tabloyu biraz daha genişletmemiz ve Türkiye’nin zaman içinde nasıl ilerlediğini anlamamız gerekiyor çünkü kamuoyunu dinlerseniz ekonominin bazen çok ama çok kötü olduğunu duyarsınız. İsterseniz sistematik olarak bilgilere bakalım.

İlk tabloya bakarsak, Türkiye’nin sadece son yıllarda değil, çok daha uzun bir süreçte nasıl geliştiğini görebiliriz. 1960’lardan bu yana Türkiye ekonomisinin nominal gelirine baktığımızda, başta ABD olmak üzere diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, grafikteki birçok ülke bir noktada Türkiye’den daha fakirdi, ancak bugün itibariyle Türkiye’den daha güçlü hale geldi. .

Türkiye’nin gelirine ABD’ye göre bakacak olursak 1960’larda yüzde 20’ler civarındayken 2000’lerin başında bir hızlanma oldu, 2013’ten sonra ciddi bir ivme kaybı var ve şimdi 1960’ların bile üzerine çıktı. . altındaBir grafik gözlemliyoruz.

Bu grafiğin alt kısmında sarı çizgi bulunan Çin’e baktığımızda çok fakir bir ülke olmasına rağmen Türkiye’yi geride bırakmış durumda. Ama Çin modeline baktığınız zaman inanılmaz bir formda yurt dışında okuyan kendi insanları Çin’e dönmeye başladı.

Verilere bakarsanız yurt dışında okuyanların yaklaşık yüzde 80’i geri dönmeye başladı. Sadece bu yıl itibariyle yurt dışında eğitim görmüş 1 milyon Çinli sadece bir yıl içinde ülkelerine döndü. Bu tür bir ekonomiden bahsediyoruz ve teknolojiye dayalı büyümek istiyorsak, o teknolojileri geri getirecek herkes değil. Bir avuç yetenekli insanın dünyadaki teknolojik trendleri özümsemesi ve ülkeye getirmesi gerekiyor.

Bu işin Türkiye’nin ekonomik büyümesini anlamamız için üç girdisi var. Üretmek için fiziksel sermayeye, insan sermayesine ve bu ikisiyle ne kadar iş ürettiğinizi belirleyen üretkenliğe ihtiyacınız var.

Seçimden sonra Türkiye’de bir inanç ortamı oluşursa sermaye gelir diyoruz ama o kaynakları nasıl kullandığımızı sorgulamamız gerekiyor.

Toplam faktör verimliliği

Ekonomik büyümenin açıklanması zor olan kısmı bilgi kısmıdır, çünkü bu somut ve görünür bir şey değildir. Verimlilik nasıldır? Bir adama bir daktilo verdiğinizde ne kadar eğitim verirseniz verin üretebilecekleri bir noktada sınırlıdır. Verimliliğini artırmak istiyorsanız, ona bir bilgisayar vermelisiniz.

Teknolojinin insanların kullandığı bu kısmına odaklanmanız gerekiyor.

Bahsi geçen diğer ülkelere baktığımızda ise Şili, Çin, Almanya ve Polonya gibi 1974 yılından itibaren verimliliklerinde artış olduğunu gözlemliyoruz. Türkiye’nin toplam faktör verimliliği yani ne kadar çalışılarak ölçtüğümüz verimlilik Yaratmış olduğunuz sermayeden çıkarabileceğimiz, zamanla azalmıştır. Artmayı bırak, gerçek kaymış. Burası gerçekten çok değerli.

Bir sonraki grafikte, Türkiye’nin ekonomik büyümesini yıldan yıla, fiziki ve beşeri sermayenin katkısına göre böleceğiz. Sarı çizgi Türkiye’nin ekonomik büyümesini, lacivert çizgiler fiziki sermayenin ne kadar katkıda bulunduğunu ve mavi çizgiler beşeri sermayenin ne kadar katkıda bulunduğunu göstermektedir.

Her yıl, fiziki sermaye veya insan sermayesi her zaman biraz olumlu bir etkiye sahip olmuştur. Fiziki veya beşeri sermaye ile Türkiye’nin ekonomik büyümesine her zaman olumlu katkılarda bulunduk. Verimliliğin katkısını bir sonraki grafikte göreceğiz. Verimliliğin katkısına bakarsanız, ileri geri giden bir katkısı olduğunu görüyoruz.

Özellikle 2006 yılından sonra sadece beş yıla bakarsanız, diğer tüm yıllarda verimliliğin ekonomik büyümeye katkısı negatif olmuştur.

Çin’e baktığınız zaman inanılmaz bir uluslararası teknoloji akışı var. Yükseköğretime katılım payına bakarsanız çok ciddi bir artış gözlemleniyor. Yani eğitim, yabancı sermaye ve teknoloji anlamında Çin’e inanılmaz katkı sağlayan bir ortam oluştu.

Bunu tartışmıyoruz. Biz aslında katma değeri düşük işlerimizi yurt dışına nasıl satabiliriz diye tartışıyoruz. O zaman ne olacak? Kâr marjlarımız çok düşük. Ucuza yaptırırsan zararına satarsın sonra yurt dışına satarsın. Bunun bedelini vergi mükellefleri ödüyor çünkü birilerinin ödemesi gerekiyor.

Türkiye’de kaliteli üretimi bir şekilde tetiklememiz gerekiyor. Türkiye’nin özetini gösteren çarpıcı bir grafik göstermek gerekiyor. İhracatta yüksek teknolojinin payına baktığımızda ABD ve OECD ülkeleri dış ticarette yüzde 20 civarında paya sahip. Türkiye’nin payının yüzde 3 olduğunu görüyoruz. Bire bir veriler için Çin’e bakalım.

ABD ve OECD gibi ülkeler başarı hikayelerini yazdılar ve istikrarlı bir şekilde ilerliyorlar. Çin, Güney Kore gibi ülkeler ise bu ülkeleri yakalayıp rekabet edebilmek için yüzde 30-35’i görmek zorunda. Dolayısıyla yapmamız gereken yüzde 3’ten yüzde 5-6’ya çıkmamak. Diğer ülkelerle rekabet edebilmemiz için %30-35’i zorlamamız gerekiyor.

saricam-ajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort